Gebelik Ve Doğumun Aile Dinamikleri İle Etkileşimi
Hamilelik Danışmanlığı
Gebelik ve Doğumun Aile Dinamikleri İle İlişkisi
Gebelik, doğum, kısırlık, kürtaj ve riskli gebelik aile dinamikleri açısından düşünüldüklerinde en geniş anlamıyla önemli aile yaşam olayları anlamının yanında aile yaşam döngüsü, aile kirizi anlamlarını da içinde barındırır. Gebelik ve doğum üretkenlik, cinsellik, haz, mutluluk verici özelliklerinin yanında kadının rollerini ve aile ilişkilerini değiştirerek yeni etkileşimlere ve buna bağlı olarak ta değişik duygu ve tepkilere yol açar. Cinselliğe ilişkin endişeler, vücut imajı kaygıları, sosyal rollerdeki değişiklik ve uyum güçlükleri, kızgınlık, suçluluk, öfke, utangaçlık hissedilen duygulardan bazılarıdır, Kürtaj, kısırlık, gebelik, ve doğumun her birinin kendine özgü psiko sosyal anlamları vardır. Ayrıca her bir kadın ve aile için kendi bağlamlarına göre de tanım bulur ve bu tanıma göre işlem görür.
Çocuk sahibi olamama çiftlerde var oluşa ilişkin kaygıyı içinde barındırır. Ciddi narsistik zedelenmelere psişik travmaya ve kimlik krizine yol açabilir. Benlik saygısında azalma, yetersizlik, suçluluk, kastrasyaon keder, hiçlik (nihilizim)gibi çok çeşitli tepkilere yol açabilir. Kaygılı bekleyiş, inkar, izolasyon, şok olma, kızgınlık, düşmanlık, depresyon, gerginlik gibi psiko sosyal tepkiler geliştirebilir (Özkan,1993).Çift bu sıkıntıları yaşarken kendi evlilik ilişkileri ve yakın çevresi ile kişiler arası ilişkileri zarar görebilir. Bütün bunlaırın yanı sıra her iki eşin ailelerinin tutumları ve beklentileri yeni güçlüklerle birlikte uyum ve ayar sorunlarına neden olur. Çift, tıbbi inceleme ve tedaviler sırasında gizlilik ve mahremiyetlerinin zedelendiği duygusunu yaşar İnceleme amaçlı testler çifte ambivelans duygular yaşatır. Sürecin içinde umut olduğu gibi endişe de vardır. Bu yaşananlar çifttin ilişkisinin doğallığını ve kendiliğindenliğini zedeleyebilir. Ayrıca özgeçmişe ait bazı yaşantılar(kürtaj, alkol kullanımı) suçluluk duygularına ve eşlerin birbirlerini suçlamalarına zemin hazırlar. Bütün bu nedenlerden dolayı infertil çiftler sosyal uyumsuzluk, ikincil cinsel işlev bozuklukları, kaygı ve depresyon açısından bir risk grubudur. Bu semptomlar çiftin kısırlık nedeni ile oluşan ruhsal ve sosyal durumundaki değişikliklere gösterilen bir reaksiyondur(Özkan,1993).
Kürtaj her kadın için kendi konteksi içinde değişik anlamlar içerir. Genel olarak kürtajdan sonra karşılaşılan en yaygın durum suçluluk ve üzüntü duygusudur. Daha önceden ciddi ruhsal ve sosyal sorunları olanlar diğerlerine göre daha fazla sorun oluşturma potansiyeline sahiptir. Kürtaj vakalarının değerlendirilmesinde kadının kendi orijin ailesi, bebeğin babası ile olan ilişkisi, özellikle mercek altına alınmalı ve sosyal destek sistemleri araştırılarak devreye sokulmalıdır.
Anne, baba ve aile arasında çatışma ve karar farklılıkları; kürtajla ilgili ikilemli duygu taşıyanlar sürekli korunmayı reddedip kürtaja yönelme eğitim olanlar; ensest ilişki ve tecavüz sonucu oluşan gebelikler; on sekiz yaşın altında olan çocuk anneler, ciddi pisiko sosyal sorunları olan hastalar kürtaj öncesi ve sonrası pisiko sosyal desteğe gereksinimi olan vakalardır. Klinisyen bu vakalarla karşılaştığında kişisel çalışma, gurup çalışması, kıriz müdahalesi, aile danışması aile terapisi gibi yöntemlerden biri yada bunların bir kombinasyonunu kullanabilir.
Çocuğunu doğurmak istediği halde sosyal konumu ve ekonomik sıkıntısı nedeni ile kürtajı düşünmek zorunda kalan gebeler tıbbi sosyal hizmet uygulamasında klinik dikkat ve özeni gerektirir. Kilinisyen bu tür vakalarda kadının bu konudaki değerlerinin ne olduğu; bu değerlerin mevcut durum ve koşullarda hangi noktada çatıştığı veya çakıştığı; doğacak bebeğin kişi için anlamının ne olduğu; yaşam koşullarının mı yoksa kişinin kendi düşüncesinin mi yönlendirici olduğu gibi hastaya ait sosyal içeriklerin ayrı ayrı çalışılması gereken kılinik sosyal durumlar olması bu tür vakalarda destekleyici sosyal tedavi yaklaşımının ne kadar önemli olduğunun altını çizer.İstenmeyen çocuklar ileriki yaşamlarında ihmal edilme, ruhsal sosyal sorunlar geliştirme, kötüye kullanım yönlerinden ciddi risk gurubudur.(Özkan,1993)
Gebelik kadınlarda varlığını ortaya koyma, üretkenlik, işlevsellik, kendine güven ve değerlilik duygusu verirken diğer taraftan kadının bağımlılık ilgi, destek ve yardım beklentilerini arttırır.
Kadının gebelik döneminde yaşadığı duygular gebeliğin ilk ve ikinci dönemlerinde farklıdır Eğer gebelik istenen ve planlı bir gebelikse gebeliğin ilk dönemi genelde kadına mutluluk verir.Bulantı, kusma, duygu durum, yorgunluk ve yeme dürtüsü değişiklikleri gebeliğin ilk dönemlerinde görülen önemli belirtilerdir. Gebeliğin ikinci döneminde bağımlılık pasiflik durumlarında bir artış olur. Gebelik ilerledikçe bebeğin sağlığı, annenin kendi sağlığı, doğum korkusu, yetersizlik, kendini kontrol edememe, endişeleri başlar. Kadın duyarlı bir hale gelir. Ailenin özellikle de eşin tutumu, kadının içinde yaşadığı sosyal çevre kadının sosyal uyumunu etkileyen önemli faktörlerdir.
Doğumdan sonra ise bebeğin bakımı, annelik rolünün nasıl yürütüleceği ,kadın çalışıyorsa mesleki kariyeri, ekonomik kayıp gibi sıkıntılar gün gündeme gelir. Gebelik ve doğum kadınlık rolünün yanı sıra ilk defa annelik rolüne ilişkin çatışmaları ruhsal, sosyal ve davranışsal boyutta gündeme getirir. Diğer taraftan gebelik ve doğum kadının vücut biçimini değiştir Bu nedenle kadın eşinin, ailesinin ve yakın çevresindeki insanların değişik tutum ve tepkileri ile de baş etmek zorunda kalır Anne doğumdan sonra anne rolüne uyum sağlamaya çalışkan kendi annesi ile olan özdeşimler hatırı sayılır bir rol oynar. Kısacası kadının mevcut durumu, aile ilişkileri, özellikle eş ile ilişkisinin niteliği gebelik, doğum ve anneliğe uyumu etkilerken aynı şekilde gebelik ve doğumda kadının ruhsal, sosyal yaşantısını, aile ilişkilerini ve eş ile olan ilişkisini etkiler.
Anne cephesin de bu değişiklikler yaşanırken babanın cephesinin güvende olduğunu söylemek pek te mümkün değidir. Baba adayı eşindeki fiziksel ruhsal,sosyal değişiklerden etkilenir. Kendisinin çocukken annesi babası ve kardeşleri ile yaşadığı ilişki biçimi ve buna eşlik eden duyguları su yüzüne çıkar. Kadının içine kapanması ve bebek ile ilgilenmek zorunda kalması erkekleri kaygılandırabilir. Erkeğin ilgisi desteği çifttin yaşadığı karmaşayı azaltır. Bu durumun mevcudiyeti çifttin ebeveynin rolüne birlikte hazırlanmaları yönünden kıymetli bir veridir Eğer eşlerin ilişki duyguları iyi değilse çözülmemiş ilişki sorunları varsa bu durum uyum sürecini olumsuz yönde etkiler Aynı şekilde ailedeki diğer çocukların, kadın ve erkeğin anne ve babasının ve aileyi etkileyen diğer yakın kişilerin yaklaşım biçimleri çifttin uyum sürecini kolaylaştıracağı gibi zorlaştırabilir de.
Anneye babanın kendi annesi ve babası ile kurdukları özdeşim biçimi ebeveynlik rolüne uyum sağlamalarını etkiler Bir başka deyişle çifttin farkındalığının dışında olarak iç dinamikleri de iş başındadır. Bu anne baba adaylarının bilemedikleri bir şekilde kuşak geçişli olarak aynı aile öyküsünü sürdürme potansiyellerinin olması bu vakalarla aile danışması, aile terapisi dahilinde kurulacak terapötik ilişkinin kuşak geçişli aile döngüsünün durdurulması açısından ne kadar anlamlı ve önemli olduğunun altını çizer.
Görüldüğü gibi hastayı sadece biyolojik bir varlık olarak ele almak eksik ve özensiz bir değerlendirmedir. İnsan canlısının biyolojik, psikolojik ve sosyal yönleri birbirinden bağımsız ayrıksı yönler değildir. Bu üç boyutun birbirleri ile etkileşimlerini kapsayacak bir bakış açısı bizi sorumlu değerlendirme tutumuna götürecektir.
Aileye bir bebeğin katılacak olması hatta katılacağının beklentisi bile aile dinamiklerini hiç bir daha eski haline dönmemek üzere değiştirir. Aile bir evreden başka bir evreye geçmiştir. Bu noktada ailedeki hiyerarşi, sınırlar, roller ve buna bağlı olarak da ailedeki bireylerin birbirleri ile olan interaksiyonları yeniden yapılanır. Sonuç olarak bu yeni yaşam evresinde aile bireyleri birbirlerini yeniden tanımlar ve yeniden biçimlendirir. Kişiler bu tanımlanmışlığı ve şekillenmişliğine göre işlem görür. Ailedeki bu köklü değişim olumlu yönde olabileceği gibi olumsuz yönde de olabilir. Olumlu yönde olması herkesin tercihi ve isteğidir. Ancak bu her zaman böyle olmaz.
Bu yeni gelişim evresinin getirdiği yüklenmelere ve strese bağlı olarak çifttin ilişkisinde ilişki dokusunun zayıflaması, bozulması; ilişki yırtılmaları hatta ilişki kopmaları gündeme gelir. Çifttin gündemlerine oturan bu yeni durum ilişki duygusunun bozulmasına ve çifttin iyi hissetmeyişine yol acar. Klinikte müracaatçılarımız bu durumu ‘doğumdan sonra böyle oldu’ ‘ilk çocuğumu doğurduktan sonra bu problem ortaya çıktı’ ‘ikinçi oğlumun doğumundan sonra değişti’ gibi cümlelerle bize çok güzel bir şekilde ifade ederler. Örneğin iki yaşlarında bir erkek çocukları olan genç bir çift bana gelerek babanın çocukla ilişki kuramadığını giderek akşamları eve geç gelerek aileden uzaklaşmaya başladığını bu durumun kendilerinin ağızlarının tadını tuzunu bozduğunu belirtmişler ve genç baba da eşinin bu şikayetini çaresiz kabul etmiştir. Yapılan aile terapisi sürecinde altı tıklandığında baba oğluna yaklaşmak istediğini ancak ne zaman yaklaşmak istese sanki oğlunun katılma nöbeti geçirecek ve nefes alamayacakmış gibi bir hisse kapıldığını belirtmiştir. İlerleyen seanslarda babanın 6 yaşlarındayken nörolojik rahatsızlığından dolayı kendi babasının evin içinde rasgele yerde sürekli düşüp bayıldığına defalarca tanık olduğu açığa çıkmıştır. Sürdürülen aile terapisi devamında baba çocuğuna karşı duruşunu olumlu yönde değiştirmiş ve tekrar ailesine dahil olmayı başarmıştır.
Bazı aileler bu yaşam dönemlerinde oluşan ilişki zedelenmelerini kendi kendilerine tamir etme potansiyeline sahiptir. Bazı çiftler ise profesyonel yardım alarak krizi aşar ve daha güçlü bir dengeye kavuşur. Ancak diğer bir grup aile vardır ki bu ilişki yırtılması ve kopmuşluğuna takılıp kalır ve ne yazık ki bir ömür boyu böyle yaşar işin daha da acısı çiftler bu aşamada çıkan problemlerin nedenini karşılıklı olarak birbirlerinin kişiliklerine atfeder. Bu döngü silsilesi bir kez başladığında ilişki duygusu yıkımla giden bir seyir alır.
İşin doğrusu aile yaşam evrelerinde oluşan problemlerin eşlerin kişilikleri ile hiç bir ilgisi yoktur. Eşlerin bu yeni aile yaşam evresinde kendi özdeşimlerini de içinde barındıran engellenmişliği, daralmışlığı, muzdaripliği ve canlarının yanması ile ilğisi vardır. Çünkü çift bu yeni aile yaşam evresinde bir halkanın içine düşmüştür. Halka çok dar ve önemlidir. Halka dardır çünkü ne de olsa herkes kendi çapı etrafında döner. Halka önemlidir çünkü kişinin eşi, çocuğu nihayetinde ne de olsa kendi mutluluğu ve huzuru söz konusudur. Eşlerden her biri bu halkanın dışına çıkmaya çalıştıkça ister istemez bu dar ortamda birbirlerine çarpar. Birbirlerine çarptıkça her iki eş de yara bere içinde kalır. Canlarının yanmışlığı arttıkça birbirlerine daha çok saldırırlar. Döngüsel aile dansı başlamıştır bir kez. Her ne kadar çocuk yada çocuklar bu dansın aktif katılımcısı gibi görünmese de aslında dansın en ortasında onlar vardır. Hatta bu danstan olumsuz etkilenenlerin en çok çocuklar olması kuvvetle muhtemeldir.
Özetleyecek olursak ailede bütün bu olanların nedeni gebelik, kürtaj ve doğum gibi aile yaşam evrelerinin aile dinamiklerini değiştirmesi, dönüştürmesi ve eşlerin bu yeni değişim ve dönüşüme ayak uydurmaya çalışırken yaşadıkları uyum ve ayar sorunlarıdır.
Diğer taraftan gebelik ve doğum çiftler arasındaki ilişki dinamiklerini ileriye götürme olasılığını da içinde barındırır. Bu dönemlerin özellikle ilk aşamaları başarılı bir şekilde atlatıldığında bu başarı algısı çiftlerde yeterlilik etkinlik hislerine zemin hazırlayarak ilişkiyi derinleştirir. Bir bebeği büyütmenin sevinci ve endişesi çiftin farkındalığını artırır. Bu farkındalığı kucaklamak ve değerli saymak çifttin ilişkisini zenginleştirip yenileyebilir.
Shu. Güldane KAVGACI
Aile ve Evlilik Danışmanı & Cinsel Danışman
Kaynak: Özkan Sedat,Pisikiyatrik Tıp s.201,202
Aile ve Evlilik Danışmanlığı ile ilgili Makalelerimiz